Pazar, Ocak 08, 2012

Sabır


Sabırsız biriyim ben. Genellikle her şey çabucak olsun isterim. Reklam yazarlığı yaparken yıllarca üzerimde saatin değil adeta kronometrenin baskısını hissettim, belki ondandır. Ayrıca İstanbul'da trafiğin sürekli sıkışık olması, sürekli bir yerlere yetişme kaygısı da sabırsızlığımı büyüttü. Şimdi iyiyim aslında. Sabah-akşam vapurda görece uzun ama sabit bir ulaşım sürem var. İlk zamanlar içim daralır mı diye korkmuştum, neyse ki öyle olmadı. Okuyacak, yazacak, e-postaları kontrol edecek, denize bakıp hayallere dalacak vaktim oluyor.

Hazzı erteleme üzerine bir şeyler okumuştum bir yerlerde. Bu bir disiplin işi. Önce zor şeyi yapıp sonrasında kolayın/ödülün/rahatlığın hazzını yaşamak. Gelin görün ki insan doğası işin kolayına kaçmaya meyilli. Önce eğleneyim, zor kısmı sonra yaparım diyor. Oysa denilene göre, bu, görünenden daha büyük bir sorun. Ve hazzı ertelemeyi öğrenmek şart. Bu da kolay değil. Teselli olarak söylenen şey ise "unutmayalım, bir gecede kas geliştirilmez". Önümde uzun bir yol var, öyle anlaşılıyor.

Nereden geldim buraya... Pastanın kremasını sona saklamayı öğreniyorum. Yazmam gereken yazıdan sonra twitter'a bakmayı, önce Sait Faik'i değil sıkıcı İletişim Kuramı kitabını okumayı, ne kadar istesem de kendimi tutup birilerine telefon etmemeyi başarıyorum. Büyümek böyle bir şey sanırım. Aranıza hoş geldim!

Hiç yorum yok: