Cuma, Temmuz 26, 2013

"Acaba değer mi?"


...diye düşündüğümüzde Lale Müldür'ün aşağıdaki dizelerine bakıyoruz. Çok pratik bir değerlendirme. Sonuç, çoğunlukla "değmez" çıkıyor.





sen açacağın onca belaya değer misin?
özür dilemek dışarı çıkmak isterdim
uzun bir gece olacak
durumlar giderek daha da çok karışacak
ya da açıklaşacak
Devamı şurada.


Çarşamba, Temmuz 24, 2013

Kocatepe

Bir düğün, bir cenazeye katıldım Ankara'da. Geriye bebek ziyareti kaldı. Bir aday var, Arya. Nedim'in kızı. Bu aralar dünyaya gelebilir. Bir-iki ay sonra da Ankara'ya...

Dün Emin'in babasının cenazesine gittim. Kocatepe Camii'ne.

Kızılay'dan, dünyanın en gereksiz yaya üst geçitlerininin arka arkaya sıralandığı Meşrutiyet Caddesi boyunca yürüdüm. Bir piyango satıcısına adres sordum ve tam gösterdiği köşeden sağa dönünce alt katında süper market olan cami karşıma çıktı.

Binaya yaklaştım. Görünürde avlu yoktu. Sağ ve sol tarafta merdivenler vardı. Hangisinden çıkacağımı bilemeyip, sağdakine yöneldim. Ağaçsız, gölgesiz, taştan ibaret dev bir alanla karşılaştım. Avlu diyemedim çünkü bildiğim avlulara benzemiyordu. Gözüm Ebru ve Emin'i aradı. Işık o kadar kuvvetliydi ki, zemin kaplamasındaki açık renk taşla da birleşince görmek zorlaştı. Sol tarafta bir kalabalık vardı. Evet, oradalardı.

Hayat garip. İstanbul'dan bir arkadaşımla Ankara'da bir cenazede buluştum. Ona, babasını kaybeden eşine ve tanımadığım yakınlarına baş sağlığı diledim. Hüzünlü tonda günlük meselelerden konuştuk. Daha güzel günlerde görüşmek üzere ayrıldık. Ben birkaç saat içinde ölümü unutturan günlük yaşama geri dönmüştüm. Onlarınki zaman alacaktı...

Salı, Temmuz 16, 2013

Cesaret

Blogdaki taslak sayısı 35'e ulaşmış. Bazı yazıları hazır olmadığından, bazılarını da yayınlamaya 'ben' hazır olmadığımdan taslak olarak tutuyorum.

Evet, doğru, kendi kendime yazıyorum. Yazdıklarımı bazen birileri okusun istiyorum, bazen "birileri" okumasın... Ama seçme şansım yok. Cesaret. Medeni cesaret. Kalbi açma cesareti. Yazma cesareti. Yaratma Cesareti. Rollo May versin isteyenlere gereken cesareti.

Çarşamba, Temmuz 10, 2013

Tehlikeli günler

Tehlikeli günlerden geçiyorum. Biraz, Orhan Veli'nin "böyle havalar" dediği havalardayım. Mesela sabahları ofise yürürken etrafta çimleri sulayan otomatik spreyler hoşuma gidiyor. Bazılarının menzilinden zıplayarak kaçıyorum. Bugün bir tweet'te şuna benzer bir şey yazıyordu: "Küçük şeylerden mutlu oluyorsan, aşıksın demektir". (Aradım ama bulamadım, bulunca kaynağını buraya ekleyeceğim.)

Dün iş çıkışı spor malzemeleri satan dev bir mağazaya gittim. Koşmak için şort, koşu programının karmaşık zamanını tutmak için 50 ayrı zaman ayarlayabileceğim kronometreli saat, bisiklet kaskı-eldiveni-reflektörlü paça tutucusu (ismi tam doğrultamamış olabilirim) aldım.

Dönüşte A1'den yürüdüm. İlk gün egzersizi niyetine. Bu sabah erken kalkıp bu kez stadda yürüdüm. On haftalık bir program bu. Başlamadan önce sekiz gün yürüyüş, sonra koşu-yürüyüş karışık. Koşu oranı sürekli yükselecek ve onuncu haftada 30 dk. koşabilecek hale geleceğim. Adada başlamıştım ama araya tatiller girince aksamıştı. Bu kez kararlıyım.

Ayrıca hafta sonu bisikletin de açılışını yapmak istiyorum. Binmeyeli epey oldu. Zincirinde bi' tuhaflık sezmiştim, umarım ciddi bir şey değildir. Belki bazı günler ofise bisikletle gelirim.

İçinde semantik geçen şarkı

"İçinde semantik geçen şarkı" diye şuraya yazayım da aradığımda Google'da çıksın. Adını kesinlikle aklımda tutamıyorum çünkü.

In a Manner of Speaking by Nouvelle Vague

Salı, Temmuz 09, 2013

Öğlen


Öğlen yemeğimi bir fındık ağacının altında yedim. Fındıklar henüz olmamış. Beklemedeyim.

Gurbet

Dün akşam telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara.

Kadın: Gurbet?
Ben: Kimi aramıştınız?
Kadın: Gurbet'i aradım.
Ben: Yanlış oldu.
Kadın: Afedersin evladım.

Telefonu kapatırken düşündüm. Aslında doğruydu. Evet, burası gurbet.