Cumartesi, Mayıs 25, 2013

İlk hafta

Birinci gün:

Uçaktan indik. Biz. Ben ve valizlerim. Turuncusu çok ağır.

İstanbul bulutluydu, burası güneşli. Yağmur sonrası. Temiz.

Havaalanına 40 km mesafede olduğumuzu söyledi şoför. İlk geldiğimde, yoldaki sohbetten olmalı, zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Evet, 40 km varmış. Bi' türlü gelemedik sanki.

Geçtiğimiz yollar hakkında hiçbir fikrim yok. Yön duygumu devreye sokmak için bir kerteriz noktasına ihtiyacım var. iPad'i açıyorum. Google Harita'da mavi bir nokta beliriyor. İşte o benim. Mavi ve Nokta. Daha doğrusu, biz. Ben ve valizlerim. Turuncusu çok ağır.

A1 Kapısı'ndan giriyoruz. (Güm güm güm...) Duralım deyip, ağacın fotoğrafını çekmeyi düşünüyorum. Utanıyorum birden. Ağaçların içinden uzayıp giden yolda ilerliyoruz. Bisikletlilerle, yürüyenlerle, otostop çekenlerle, mavi otobüsle karşılaşıyoruz. Biz. Ben ve valizlerim. Turuncusu çok ağır.

Kıvrılarak yükselen yokuşu tırmanıp kalacağım misafirhaneye varıyoruz. Bana hoş geldin diyen güneş, ufaktan alçalıyor.

Valizleri resepsiyon görevlisi ve şoförle birlikte indiriyoruz. Silkme ve koparmada 54 kg'de ülkemizi olimpiyatlarda temsil edecek düzeye geldim galiba.

Daireye yerleşiyorum. Pencereler açık, dolayısıyla kapalı kalmışlığın havasızlığıyla karşılaşmadığıma seviniyorum. Kapıyı açıp balkona çıkıyorum, kuş cıvıltısının düzeyi daha da yükseliyor. Ağaçlar henüz küçük ama kalabalıklar. Yeşil bir tepedeyim. Beton bloklar uzakta ve ancak yüksektekiler görüş alanımda. İyi.

Yatak odasına geçiyoruz. Biz. Ben ve valizlerim. Turuncusu çok ağır. İlk önce onu açıyorum. O hafifleyince ben de hafifliyorum. Taksi çağırıp çarşıya iniyorum. 

İlk duyduğum, iğde kokusu. Bitmez, tükenmez... Mis. Akşam ışığını beğeniyorum. Ağaçların yapraklarına dokuna dokuna iniyor. Sakin... İnsanlar da öyle. Banklarda, çimlerde... Ders çalışanlar, sohbet edenler, yemek yiyenler, işten dönenler, spora gidenler ve belki bilmediğim, benim gibi ilk kez gelenler... İyi. Ada gibi.

İlk

Daha önce bir şehirden hiç böyle ayrılmamıştım. Bir şehirden, arkadaşlardan, adadan, vapurdan, denizden, tanıdıklardan, tanımadıklardan... 'Bir dahaki sefere'lerden, 'görüşürüz'lerden, tesadüflerden... Boğazımı düğümleyenlerden, boğazını düğümlediklerimden, nabzımı hızlandıranlardan, nabzını hızlandırdıklarımdan... Gereksiz duygusallaşmak istemiyorum (gerekli duygusallaşmak varmış gibi) ama ara ara endorfinin etkisinin geçmesinden mi nedir, nerede olduğumu fark ediyor ve şaşırıyorum.

Veda etsen bi' türlü, etmesen bi' türlüydü... Gözlerimi doldurmamaya çalışarak en sık diyebildiğim şuydu: "Görüşürüz değil mi, özlemeyiz değil mi?"

Geldiğim yer uzak mı? Değil.
Sanki tüm sevdiklerimle her gün mü görüşüyorduk? Hayır.
Ama aynı şehirde olmak, olduğunu bilmek başka(ymış).