Bu akşam çay demledim. Eda-Tansu'nun armağanı fincanımla içiyorum.
Yağmur yağıyor ince ince. Balkon kapısı açık. Toprak, yaprak, hayat
kokusu içeri geliyor. A4 Kapısı'ndan çıkan kortejin "Her yer Taksim, her
yer direniş" sesleri uzaklaştı. Saat dokuz buçuğu geçiyor.
Çocuklara, İstanbul'dan ayrılırken "gidip yerleşince sizi aldıracağım" demiştim. Öyle de oldu. Hele içlerinde biri var ki, yazarından imzalı, damgalı, pullu zarfla geldi, diğerlerine yetişti. (Fotoğrafta, yüzü bize dönük, öndeki kitap.)
Sağ olsun Seda, "yangında ilk kurtarılacak" kitaplarımı kargoyla ulaştırdı. (Taşınırken ayırmak zor olmuştu, yanıma alamamıştım. İki valizim vardı ve turuncusu çok ağırdı.) İlk posta geçen cuma geldi. Eskişehir'e gideceğim için getirip yerleştirememiştim. Pazartesi kargocu bir daha çaldı kapımı. Bu kez bir sırt çantası, içi yine kitap dolu. Demek, hepsi koliye sığmamış. Akşam hepsini tek tek, özenle çıkardım koliden. Artık, o kadar yalnız değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder